Sarayköy'den Fıkra Tadında Öyküler (Kaynak: Emin Hayrettin Helvacılar - İsmail Yaşar Çömez)
Hamal İbrahim’in Şakası
Sarayköy’de Hamal İbrahim adıyla, Yeşilova’lı biri yaşamıştı. İçkiye müptelâ bu zat, aynı zamanda şakacı biriydi.
Hamal İbrahim, bir gün, ilçe esnafından (merhum) Osman Özyurt’un evinin kapısını çalar.
-Yenge, der. Osman ağabey takım elbisesini istedi. Ütületmeye verecekmiş.
Kadın inanır, takım elbiseyi verir. O, köşeyi dönünce eski elbisesini çıkarıp takım elbiseyi giyer. Varıp Osman Özyurt’un karşısına dikilir. Özyurt, elbisesini tanır.
-Aman İbrahim, der. Dikkatli giy, onlar benim!
Der amma ceket elden çıkmış, yeni sahibinin olmuştur artık.
İlçe gençleri, sarhoş durumdaki Hamal İbrahim’i cenaze taşınan sala yatırmışlar. Salın bir ucuna şarap şişesini asmışlar. Salı sırtlayıp, ilçe caddelerinde;
-Hamal İbrahim öldü, cenazesini taşıyoruz!” diye gezdirmişler.
Yahya Korkut’tan derlenmiştir.
(Kaynak: EMİN HELVACILAR - Facebook “Dünyadaki Sarayköylüler” Gurubu duvar yazıları)
************************************************
Terzi Dede’nin Selâmı
Sarayköy ilçesinin eski kahvecilerinden Cemal Uz (merhum) şimdi yerinde Atatürk Parkı bulunan kahvehanenin müsteciri [kira karşılığında bir yeri tutan, kiracı] idi. Bazı müşterileri, sanırım onu kızdırmak için içtikleri meşrubatın parasını vermeden giderlerdi. O da kahvehanenin camına bir kâğıt yazarak yapıştırır, ücreti tahsil edinceye kadar o kâğıdı orada bırakırdı. (Filân köyden filândan şu kadar lira alacağım var.) türünden yazıları ben de çok okudum.
Cemal Uz bir ara cezaevine düşer. Eski cezaevi, ilçenin batı çıkışında tek katlı bir bina idi. Cemal Uz’un kahvehane komşusu Terzi Dede diye bilinen Dede Deveciler, muziplik olsun diye yolu cezaevinin önünden geçen köylülerle komşusuna selâm gönderir.
-Yolunuz cezaevinin önünden geçiyor. Geçerken Cemal’ benden selâm söyleyin.
Selâm Allah’ın kelâmı... Hasköy, Yakayurt (eski adı Dailli), Kumluca ve Tırkaz köylüleri, köylerine giderlerken üzerlerine aldıkları selâmı iletmek için cezaevinin önünde dururlar. Nöbet tutan gardiyanlara meramlarını anlatırlar. Gardiyan, içeriye seslenir:
-Cemal Uz! Ziyaretçin var.
Aranıp sorulmak da güzeldir amma cezaevinin ziyaretçisi sigara getirecektir. Cemal Uz, bir paket daha sigaraya kavuşmak için koşar. Bakar ki Terzi Dede’nin selâmı. Bir böyle, iki böyle, yapılan şakayı anlar.
Bir gün, Cemal Uz’un kızı ona yemek getirir. Gardiyan “Ziyaretçin var!” diye seslendiğinde, terzi komşusunun şaka selâmlarından biri olduğunu sanarak, görüşmeye çıkmaz. Kız uzun bir süre bekler. Nice zaman sonra, gardiyanın; “Bu sefer gelen kızın.” demesiyle görüşme yerine çıkar.
Tevfik oğlu, 1938 Sarayköy doğumlu Yahya KORKUT’tan derlenmiştir. (Haziran 2004)
*********************************************
Ali Derviş
Sarayköy’de Ali Derviş diye bilinen, Babadağ asıllı biri yaşamıştır. O yıllarda, ilçede, İstanbul’da çıraklık yaparak gelen ve ilçede kahvehane açan Mustafa Ateş’in, İstanbul usulü davrandığını öğrenir. Ateş, çay bardağının yanına şekeri iki-üç tane koymaz, ayrı bir kâsede getirirdi.
Ali Derviş, oğluna ait tuhafiye mağazasında beklerken, oğlunun damadı, tezgahtar Orhan Dikici;
-Dede, der. Çay söyleyeyim mi, içecek misin?
-Sen bana çay parası olan 15 kuruşu ver. Ben gidip Ateş’in kahvehanesinde içeceğim. Orada şeker bol veriliyor.
Ali Derviş, tatlıyı çok seven biri olması sebebiyle, Ateş’in kahveye gider. Orada, önce çaya iki şeker atar. Karıştırır, bir yudum çektikten sonra üç tane daha atar. Karıştırır, iki tane daha atar. Çayı bol şekerli, ağda gibi içerek tatlı ihtiyacını giderir.
Yusuf oğlu, 1935 Sarayköy doğumlu Orhan DİKİCİ’den derlenmiştir.
(Kaynak: EMİN HELVACILAR - Facebook “Dünyadaki Sarayköylüler” Gurubu duvar yazıları)
**************************************************
Memurların Verdiği Zarar
Müstecir Hafız, daha çok müşteri toplayabilmek için, maliyeden bazı memurlarla birlikte belediyenin memurlarını kahvehanesine davet eder. “Burada, devletin memurları oturuyor, burası seviyeli, iyi bir yer.” diye düşünerek insanların kendi kahvehanesini tercih edeceklerini zanneder. Fakat iş, tahmin ettiği gibi yürümez. Müşteri artacağına iyice azalır. Müstecir, soruşturup öğrenir. İlçe insanı, hem maliyeye hem de belediyeye olan borçları sebebiyle, “Bizden para istemeye kalkarlar.” düşüncesiyle kahvehaneden uzak durmaktadırlar. Bu durumu öğrenen müstecir memurları kovar;
-Gidin, biraz da başka kahvede oturun! Sizin yüzünüzden müşterimi kaybettim.
Yahya Korkut'tan derlenmiştir.
(Kaynak: EMİN HELVACILAR - Facebook “Dünyadaki Sarayköylüler” Gurubu duvar yazıları)
****************************************************
Bakkalın Balıkları
Sarayköy Belediyesinin zabıta memurları Mehmet Dinç ile Vasfi Deniz, bakkal Eyüp İyiler’in balık alarak eve gönderdiğini görürler. Belediyede çalışan bir genci, birkaç saat sonra, bakkalın evine gönderirler; balıkları, Eyüp’ün adıyla istetirler. Kadın, balıkları, temizleyerek pişirilmek üzere hazırlamıştır; kocasının isteğine akıl erdiremese de delikanlıya teslim eder.
Delikanlı balıkları zabıta memurlarına teslim eder. Vasfi Deniz bakkala gider.
-Eyüp, der. Balığı bizden, rakısı senden, akşam kendimize bir ziyafet çekelim, ne dersin.
Bakkal, arkadaşlarını kırmaz;
-Olur, der.
Akşam olunca, belediyenin yanındaki sokakta bulunan fırında balıklar pişirtilir. Sofra kurulur, yiyip içmeye başlarlar. Ancak Bakkal Eyüp, evde balık yemeyi plânladığı için az yer, az içer ve bir müddet sonra kalkıp evine gider.
Hanımı sofrayı kurar. Önüne tarhana çorbasını getirir. Eyüp, sitem eder:
-Hanım, der. Balık göndermiştim, onu niye pişirmedin?
Hanımı şaşırır.
-Bir delikanlı gönderip balıkları aldırdın ya! der.
-Bakkal Eyüp başına gelenleri o zaman anlar. Ancak iş işten geçmiştir.
Mehmet oğlu,1953 Sarayköy doğumlu Emin Dinç'ten derlenmiştir. (Aralık 2004)
(Kaynak: EMİN HELVACILAR - Facebook “Dünyadaki Sarayköylüler” Gurubu duvar yazıları)
*********************************************************************
TİCARETTE OLUR BÖYLE ŞEYLER - OSMAN ÇÖMEZ
Sevgili amcam Osman Çömez 1950’li yılların başında, daha askere gitmeden ticarete atılmaya karar verir. Manavlığa başlar. Manavlık yaparken daha karlı olur düşüncesi ile meyvayı yerinden, Finike’den almak için yola çıkar. O yıllarda küçük bir ilçe olan Finike’de büyükçe bir portakal bahçesi bakar. Sahibinin kahvede olduğunu söylerler. Kahvede Portakal bahçesinin sahibini bulur, pazarlığa oturmaya çalışır. Çalışır çalışmasına da bahçe sahibi amcamı çocuk görür. ’’Oğlum senin anan.baban yok mu. Onları al gel de. Öyle oturalım pazarlığa ‘’der. Amcam.. ’’Dayı, ben anamı, babamı alıp gelsem onlar bir kasa portakal almazlar. Sen ne yapcen onları. Burada para konuşur. Al bahçenin yarı parasını. ’’Araya kahvede bulunanlarda girer. ’’Hasan çocuk annesini babasını mı getirsin ta Sarayköy’den. Paranın yarısını da peşin veriyor. Daha ne istiyon.Ver gitsin’’ derler. Kahvede bulunanların teşviki ile Amcam portakalın kilogramı 50 kuruştan olmak üzere bahçenin tahmini yarı parası civarında bir parayı Finikeli Hasan amcaya verir. O gün bahçeden bir arabalık portakalı kestiren amcam portakalı Sarayköy pazarında satmak için yola çıkar. Bir hafta sonra tekrar portakal kestirmek için Finike’ye gelen amcam, Hasan amcanın evinin önüne gelir. Dışarı çıkan bahçe sahibi Hasan dayının yüz ifadesi değişiktir. Portakal fiyatları o hafta içinde yükselmiş, 80-90 kuruşa çıkmıştır. ’’Dayım piyasada portakal fiyatları yükseldi. 50 kuruşa portakal kestirmem. Kaparonu al.” der. Osman Amcam.. ’’Öyle şey olur mu Hasan dayı. Biz 50 kuruştan malı sonuna kadar alacağız diye anlaştık. Bahçenin yarı parasını da peşin verdik. Fiyat düşseydi biz yine 50 kuruştan alacaktık.’’ der. Hasan Dayı ’’Ben bilmem oğlum. Yengen olmaz diyor’’ der. Yengen olmaz diyor lafını duyan amcam ’’Hasan dayı şimdi kahvede bizim anlaşmamızı senin köylülerin duydu. Bahçenin yarı parasını peşin verdiğimi de gördüler. Ben şimdi seni mahkemeye versem sen bu işten büyük zarar görürsün. Ben bu işin peşini bırakmam. Ama şöyle bırakırım. Kahveye gideceğiz. Sen kahvedeki o anlaşmayı yaptığımız insanların yanında ‘’Oğlum, portakal fiyatları yükseldi. Benim işleri ben değil yengen biliyor. Portakalı yengen kestirmiyor’’ diye söylersen kaparoyu onların yanında geriye verirsen ben o zaman mahkemeyle uğraşmam. Kaparo mu alır giderim’’ der. Alış verişin başında ‘’ananı, babanı al gel’’ diyerek karşısındakini çocuk gören Hasan dayı köylülerinin önüne yada mahkemenin önüne çıkmayı kendine yediremez. Aradaki ince ayarı yakalar. ’’Haklısın dayım. Ne dedik ne olduk. Aman ha kimse duymasın.’’ der. Sorun çıkarmadan malın tamamını sonuna kadar 50 kuruştan keser.
* * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * *
PAYLAŞAN: Ismail Yaşar Çömez – FACEBOOK “Dünyadaki Sarayköylüler” Gurubu
DERLEYEN:OSMAN ÇÖMEZ - DERLEME TARİHİ:09.11.2014
=========================================
SON YİRMİ DAKİKA - İLHAN ÇATMA
Sarayköylü şoförlerden Mahmut ağabey kamyonuna İstanbul için yük bulur. Giderken de’’ yalnız gitmeyeyim, hem yoldaş olur, hem de arada bir direksiyon sallayıverir, bende dinlenirim’’ düşüncesi ile şoför Sakallı Ahmet ağabeyi yanına alarak yola çıkar. Ahmet ağabey yola çıktıktan hemen sonra uykuya dalar. İstanbula kadar hiç uyanmaz. Mahmut ağabey kendi kendine ‘’Hiç faydası olmadı. Belki dönüşte faydası olur’’diye söylenir. Malı indirirler. Ambara giderler. Ambardan İzmit’e hafif yük bulurlar. Yola çıkarlar. Ahmet ağabey yine hemen uykuya dalar. Mahmut ağabey yine kendi kendine kızarak direksiyon sallamaya devam eder. İzmite varırlar. Mahmut ağabey yükü depoya indirir. İndirdikten sonra depodaki yetkililerden parasını ister. Mardinli olan depocular’’bir saat geç kaldın’’diye parasını vermek istemezler. Kavga gürültü yaparlarken Mahmut ağabey kamyonun kapısını açar. Uyumakta olan Ahmet ağabeyi uyandırarak ’’Uyumakla yolları bitirdin.Kalkta bir faydan olsun. Durum bundan bundan ibaret’’der. Ahmet ağabey ‘’ben bir namaz kılayım da ondan sonra onlarla görüşeyim’’der, abdest almaya yönelir. Abdestini aldıktan sonra depocuların gösterdiği yerde namazını kılar. İşyerinin patronuda orada namaz kılmaktadır. Beraber namazlarını ifa ederler. Namazdan sonrada bir iki muhabbetten sonra aynı cemaatin üyesi olduklarını anlarlar. Muhabbeti derinleştiriler. Muhabbet bitiminde Ahmet ağabey durumu patrona anlatır. Patron olayı duyunca elemanları çağırır. Bir sürü fırçadan sonra paralarını derhal ödemelerini emreder. Parayı cebine atan Mahmut ağabey ‘’Yirmi saattir bir işe yaramadın ama son yirmi dakikada işi bitirdin ‘’diye Ahmet ağabeyle sarıl sarmaş olur.
* * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * *
PAYLAŞIM: Ismail Yaşar Çömez – Fcebook “Dünyadaki Sarayköylüler” Gurubu - Sarayköyün yerel gazetesi Gazetem Özelden alıntıdır.
DERLEYEN:İLHAN ÇATMA - DERLEME TARİHİ:01.11.2014
============================================
Sarayköy’de Hamal İbrahim adıyla, Yeşilova’lı biri yaşamıştı. İçkiye müptelâ bu zat, aynı zamanda şakacı biriydi.
Hamal İbrahim, bir gün, ilçe esnafından (merhum) Osman Özyurt’un evinin kapısını çalar.
-Yenge, der. Osman ağabey takım elbisesini istedi. Ütületmeye verecekmiş.
Kadın inanır, takım elbiseyi verir. O, köşeyi dönünce eski elbisesini çıkarıp takım elbiseyi giyer. Varıp Osman Özyurt’un karşısına dikilir. Özyurt, elbisesini tanır.
-Aman İbrahim, der. Dikkatli giy, onlar benim!
Der amma ceket elden çıkmış, yeni sahibinin olmuştur artık.
İlçe gençleri, sarhoş durumdaki Hamal İbrahim’i cenaze taşınan sala yatırmışlar. Salın bir ucuna şarap şişesini asmışlar. Salı sırtlayıp, ilçe caddelerinde;
-Hamal İbrahim öldü, cenazesini taşıyoruz!” diye gezdirmişler.
Yahya Korkut’tan derlenmiştir.
(Kaynak: EMİN HELVACILAR - Facebook “Dünyadaki Sarayköylüler” Gurubu duvar yazıları)
************************************************
Terzi Dede’nin Selâmı
Sarayköy ilçesinin eski kahvecilerinden Cemal Uz (merhum) şimdi yerinde Atatürk Parkı bulunan kahvehanenin müsteciri [kira karşılığında bir yeri tutan, kiracı] idi. Bazı müşterileri, sanırım onu kızdırmak için içtikleri meşrubatın parasını vermeden giderlerdi. O da kahvehanenin camına bir kâğıt yazarak yapıştırır, ücreti tahsil edinceye kadar o kâğıdı orada bırakırdı. (Filân köyden filândan şu kadar lira alacağım var.) türünden yazıları ben de çok okudum.
Cemal Uz bir ara cezaevine düşer. Eski cezaevi, ilçenin batı çıkışında tek katlı bir bina idi. Cemal Uz’un kahvehane komşusu Terzi Dede diye bilinen Dede Deveciler, muziplik olsun diye yolu cezaevinin önünden geçen köylülerle komşusuna selâm gönderir.
-Yolunuz cezaevinin önünden geçiyor. Geçerken Cemal’ benden selâm söyleyin.
Selâm Allah’ın kelâmı... Hasköy, Yakayurt (eski adı Dailli), Kumluca ve Tırkaz köylüleri, köylerine giderlerken üzerlerine aldıkları selâmı iletmek için cezaevinin önünde dururlar. Nöbet tutan gardiyanlara meramlarını anlatırlar. Gardiyan, içeriye seslenir:
-Cemal Uz! Ziyaretçin var.
Aranıp sorulmak da güzeldir amma cezaevinin ziyaretçisi sigara getirecektir. Cemal Uz, bir paket daha sigaraya kavuşmak için koşar. Bakar ki Terzi Dede’nin selâmı. Bir böyle, iki böyle, yapılan şakayı anlar.
Bir gün, Cemal Uz’un kızı ona yemek getirir. Gardiyan “Ziyaretçin var!” diye seslendiğinde, terzi komşusunun şaka selâmlarından biri olduğunu sanarak, görüşmeye çıkmaz. Kız uzun bir süre bekler. Nice zaman sonra, gardiyanın; “Bu sefer gelen kızın.” demesiyle görüşme yerine çıkar.
Tevfik oğlu, 1938 Sarayköy doğumlu Yahya KORKUT’tan derlenmiştir. (Haziran 2004)
*********************************************
Ali Derviş
Sarayköy’de Ali Derviş diye bilinen, Babadağ asıllı biri yaşamıştır. O yıllarda, ilçede, İstanbul’da çıraklık yaparak gelen ve ilçede kahvehane açan Mustafa Ateş’in, İstanbul usulü davrandığını öğrenir. Ateş, çay bardağının yanına şekeri iki-üç tane koymaz, ayrı bir kâsede getirirdi.
Ali Derviş, oğluna ait tuhafiye mağazasında beklerken, oğlunun damadı, tezgahtar Orhan Dikici;
-Dede, der. Çay söyleyeyim mi, içecek misin?
-Sen bana çay parası olan 15 kuruşu ver. Ben gidip Ateş’in kahvehanesinde içeceğim. Orada şeker bol veriliyor.
Ali Derviş, tatlıyı çok seven biri olması sebebiyle, Ateş’in kahveye gider. Orada, önce çaya iki şeker atar. Karıştırır, bir yudum çektikten sonra üç tane daha atar. Karıştırır, iki tane daha atar. Çayı bol şekerli, ağda gibi içerek tatlı ihtiyacını giderir.
Yusuf oğlu, 1935 Sarayköy doğumlu Orhan DİKİCİ’den derlenmiştir.
(Kaynak: EMİN HELVACILAR - Facebook “Dünyadaki Sarayköylüler” Gurubu duvar yazıları)
**************************************************
Memurların Verdiği Zarar
Müstecir Hafız, daha çok müşteri toplayabilmek için, maliyeden bazı memurlarla birlikte belediyenin memurlarını kahvehanesine davet eder. “Burada, devletin memurları oturuyor, burası seviyeli, iyi bir yer.” diye düşünerek insanların kendi kahvehanesini tercih edeceklerini zanneder. Fakat iş, tahmin ettiği gibi yürümez. Müşteri artacağına iyice azalır. Müstecir, soruşturup öğrenir. İlçe insanı, hem maliyeye hem de belediyeye olan borçları sebebiyle, “Bizden para istemeye kalkarlar.” düşüncesiyle kahvehaneden uzak durmaktadırlar. Bu durumu öğrenen müstecir memurları kovar;
-Gidin, biraz da başka kahvede oturun! Sizin yüzünüzden müşterimi kaybettim.
Yahya Korkut'tan derlenmiştir.
(Kaynak: EMİN HELVACILAR - Facebook “Dünyadaki Sarayköylüler” Gurubu duvar yazıları)
****************************************************
Bakkalın Balıkları
Sarayköy Belediyesinin zabıta memurları Mehmet Dinç ile Vasfi Deniz, bakkal Eyüp İyiler’in balık alarak eve gönderdiğini görürler. Belediyede çalışan bir genci, birkaç saat sonra, bakkalın evine gönderirler; balıkları, Eyüp’ün adıyla istetirler. Kadın, balıkları, temizleyerek pişirilmek üzere hazırlamıştır; kocasının isteğine akıl erdiremese de delikanlıya teslim eder.
Delikanlı balıkları zabıta memurlarına teslim eder. Vasfi Deniz bakkala gider.
-Eyüp, der. Balığı bizden, rakısı senden, akşam kendimize bir ziyafet çekelim, ne dersin.
Bakkal, arkadaşlarını kırmaz;
-Olur, der.
Akşam olunca, belediyenin yanındaki sokakta bulunan fırında balıklar pişirtilir. Sofra kurulur, yiyip içmeye başlarlar. Ancak Bakkal Eyüp, evde balık yemeyi plânladığı için az yer, az içer ve bir müddet sonra kalkıp evine gider.
Hanımı sofrayı kurar. Önüne tarhana çorbasını getirir. Eyüp, sitem eder:
-Hanım, der. Balık göndermiştim, onu niye pişirmedin?
Hanımı şaşırır.
-Bir delikanlı gönderip balıkları aldırdın ya! der.
-Bakkal Eyüp başına gelenleri o zaman anlar. Ancak iş işten geçmiştir.
Mehmet oğlu,1953 Sarayköy doğumlu Emin Dinç'ten derlenmiştir. (Aralık 2004)
(Kaynak: EMİN HELVACILAR - Facebook “Dünyadaki Sarayköylüler” Gurubu duvar yazıları)
*********************************************************************
TİCARETTE OLUR BÖYLE ŞEYLER - OSMAN ÇÖMEZ
Sevgili amcam Osman Çömez 1950’li yılların başında, daha askere gitmeden ticarete atılmaya karar verir. Manavlığa başlar. Manavlık yaparken daha karlı olur düşüncesi ile meyvayı yerinden, Finike’den almak için yola çıkar. O yıllarda küçük bir ilçe olan Finike’de büyükçe bir portakal bahçesi bakar. Sahibinin kahvede olduğunu söylerler. Kahvede Portakal bahçesinin sahibini bulur, pazarlığa oturmaya çalışır. Çalışır çalışmasına da bahçe sahibi amcamı çocuk görür. ’’Oğlum senin anan.baban yok mu. Onları al gel de. Öyle oturalım pazarlığa ‘’der. Amcam.. ’’Dayı, ben anamı, babamı alıp gelsem onlar bir kasa portakal almazlar. Sen ne yapcen onları. Burada para konuşur. Al bahçenin yarı parasını. ’’Araya kahvede bulunanlarda girer. ’’Hasan çocuk annesini babasını mı getirsin ta Sarayköy’den. Paranın yarısını da peşin veriyor. Daha ne istiyon.Ver gitsin’’ derler. Kahvede bulunanların teşviki ile Amcam portakalın kilogramı 50 kuruştan olmak üzere bahçenin tahmini yarı parası civarında bir parayı Finikeli Hasan amcaya verir. O gün bahçeden bir arabalık portakalı kestiren amcam portakalı Sarayköy pazarında satmak için yola çıkar. Bir hafta sonra tekrar portakal kestirmek için Finike’ye gelen amcam, Hasan amcanın evinin önüne gelir. Dışarı çıkan bahçe sahibi Hasan dayının yüz ifadesi değişiktir. Portakal fiyatları o hafta içinde yükselmiş, 80-90 kuruşa çıkmıştır. ’’Dayım piyasada portakal fiyatları yükseldi. 50 kuruşa portakal kestirmem. Kaparonu al.” der. Osman Amcam.. ’’Öyle şey olur mu Hasan dayı. Biz 50 kuruştan malı sonuna kadar alacağız diye anlaştık. Bahçenin yarı parasını da peşin verdik. Fiyat düşseydi biz yine 50 kuruştan alacaktık.’’ der. Hasan Dayı ’’Ben bilmem oğlum. Yengen olmaz diyor’’ der. Yengen olmaz diyor lafını duyan amcam ’’Hasan dayı şimdi kahvede bizim anlaşmamızı senin köylülerin duydu. Bahçenin yarı parasını peşin verdiğimi de gördüler. Ben şimdi seni mahkemeye versem sen bu işten büyük zarar görürsün. Ben bu işin peşini bırakmam. Ama şöyle bırakırım. Kahveye gideceğiz. Sen kahvedeki o anlaşmayı yaptığımız insanların yanında ‘’Oğlum, portakal fiyatları yükseldi. Benim işleri ben değil yengen biliyor. Portakalı yengen kestirmiyor’’ diye söylersen kaparoyu onların yanında geriye verirsen ben o zaman mahkemeyle uğraşmam. Kaparo mu alır giderim’’ der. Alış verişin başında ‘’ananı, babanı al gel’’ diyerek karşısındakini çocuk gören Hasan dayı köylülerinin önüne yada mahkemenin önüne çıkmayı kendine yediremez. Aradaki ince ayarı yakalar. ’’Haklısın dayım. Ne dedik ne olduk. Aman ha kimse duymasın.’’ der. Sorun çıkarmadan malın tamamını sonuna kadar 50 kuruştan keser.
* * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * *
PAYLAŞAN: Ismail Yaşar Çömez – FACEBOOK “Dünyadaki Sarayköylüler” Gurubu
DERLEYEN:OSMAN ÇÖMEZ - DERLEME TARİHİ:09.11.2014
=========================================
SON YİRMİ DAKİKA - İLHAN ÇATMA
Sarayköylü şoförlerden Mahmut ağabey kamyonuna İstanbul için yük bulur. Giderken de’’ yalnız gitmeyeyim, hem yoldaş olur, hem de arada bir direksiyon sallayıverir, bende dinlenirim’’ düşüncesi ile şoför Sakallı Ahmet ağabeyi yanına alarak yola çıkar. Ahmet ağabey yola çıktıktan hemen sonra uykuya dalar. İstanbula kadar hiç uyanmaz. Mahmut ağabey kendi kendine ‘’Hiç faydası olmadı. Belki dönüşte faydası olur’’diye söylenir. Malı indirirler. Ambara giderler. Ambardan İzmit’e hafif yük bulurlar. Yola çıkarlar. Ahmet ağabey yine hemen uykuya dalar. Mahmut ağabey yine kendi kendine kızarak direksiyon sallamaya devam eder. İzmite varırlar. Mahmut ağabey yükü depoya indirir. İndirdikten sonra depodaki yetkililerden parasını ister. Mardinli olan depocular’’bir saat geç kaldın’’diye parasını vermek istemezler. Kavga gürültü yaparlarken Mahmut ağabey kamyonun kapısını açar. Uyumakta olan Ahmet ağabeyi uyandırarak ’’Uyumakla yolları bitirdin.Kalkta bir faydan olsun. Durum bundan bundan ibaret’’der. Ahmet ağabey ‘’ben bir namaz kılayım da ondan sonra onlarla görüşeyim’’der, abdest almaya yönelir. Abdestini aldıktan sonra depocuların gösterdiği yerde namazını kılar. İşyerinin patronuda orada namaz kılmaktadır. Beraber namazlarını ifa ederler. Namazdan sonrada bir iki muhabbetten sonra aynı cemaatin üyesi olduklarını anlarlar. Muhabbeti derinleştiriler. Muhabbet bitiminde Ahmet ağabey durumu patrona anlatır. Patron olayı duyunca elemanları çağırır. Bir sürü fırçadan sonra paralarını derhal ödemelerini emreder. Parayı cebine atan Mahmut ağabey ‘’Yirmi saattir bir işe yaramadın ama son yirmi dakikada işi bitirdin ‘’diye Ahmet ağabeyle sarıl sarmaş olur.
* * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * *
PAYLAŞIM: Ismail Yaşar Çömez – Fcebook “Dünyadaki Sarayköylüler” Gurubu - Sarayköyün yerel gazetesi Gazetem Özelden alıntıdır.
DERLEYEN:İLHAN ÇATMA - DERLEME TARİHİ:01.11.2014
============================================